Evde Anten Yoksa Ne Yapmalı?
Kayseri’nin Bir Akşamında Dijital Bağlantıyı Kaybetmek
Bir Cumartesi Akşamı, Antensiz Bir Dünyada Kaybolmak
Kayseri’nin soğuk bir akşamında, evde yalnızdım. Dışarıda kar yağıyor, rüzgar çatıları sallıyor, ancak içerisi oldukça sessizdi. Haftanın yorgunluğunun ardından biraz dinlenmek istiyordum, bu yüzden televizyonu açıp rahatlayacağımı düşünmüştüm. Fakat bir şey eksikti: Anten. Tam olarak hatırlayamıyorum, belki geçen hafta kırıldı ya da belki de hiç olmadığı gibi, bir anda sinyal kayboldu.
O an, içinde bulunduğum yalnızlık hissi daha da yoğunlaştı. Yalnız değildim, elbette. Ama tüm o karışık, gürültülü dünya bir anda sessizleşmişti. Televizyonun karşısına geçip bir şeyler izlemek, o an biraz olsun gerçek dünyadan kaçmak istiyordum. Ancak televizyon ekranı, “Sinyal yok” yazısıyla bana tüm gecenin kabusunu işaret ediyordu.
İçimde bir boşluk hissettim. Hayal kırıklığı. O kadar basit bir şeydi ama tam da o an ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Hangi diziyi izleyeceğim, hangi programı takip edeceğim, belki de hiçbirini. Ama tüm bu küçük kaçışlar, kaybolmuştu. O kadar basit bir şey, bir antenin bozulması, bir anlık huzuru alıp götürebiliyordu.
Bir Çözüm Arayışı: Alternatifler ve Kararsızlık
Birkaç dakika boyunca televizyonun karşısında boş boş baktım. Duvarda asılı saat tiktak ederek zamanı işliyor, dışarıda kar birikiyordu. Ama ben içimdeki boşluğu dolduracak bir şeyler arıyordum. Ne yapmalıydım? Belki de eski bir televizyon kanalı bulurum, dedi içimdeki “teknolojik çözümcü” ben. Ama sonra bu kadar basit bir çözümün ne kadar etkisiz olacağını düşündüm.
Birkaç saniye sonra aklıma başka bir fikir geldi: Telefonum. Şu an her şeyin dijitalleştiği, her şeyin elimizin altında olduğu dünyada, neden telefonumdan bir şeyler izlemeyeyim? Hemen açıp interneti kontrol ettim, ama internet hızım da o kadar yavaş ki, videolar bir türlü açılmıyor. İsterdim ki hemen bir çözüm bulabileyim, ama o anda içimdeki insan duygusal tarafım devreye girdi: “Evet, belki de basit bir çözüm yok. Belki de bu anın tadını çıkar. O anı yaşıyor olman lazım, şu kadar çok şey düşünmek yerine sadece kendini bu sessizlikte bulmalısın.”
Gözlerim, televizyon ekranındaki “sinyal yok” yazısına takılı kaldı. Her şey bir anda çok daha anlamlı oldu. Evet, anten yoktu. Ama belki de o an, bir şeyleri kaybetmek, başka bir anlam taşıyordu. Belki de bu kaybolmuşluk duygusu bana başka şeylere odaklanma şansı verecekti.
Antensiz Gece: Yavaşlamak ve Kendimi Bulmak
Kayseri’nin o soğuk akşamında, saatler ilerledikçe, TV’nin sesini duymak yerine sessizliği dinlemeye başladım. Bu küçük kaybolmuşluk, bana büyük bir fırsat sundu. Bilirsiniz, bazen bir şeylerin eksikliği, aslında içsel bir keşif yolculuğunun başlangıcıdır. Antenim yoktu, bu doğruydu ama belki de bir şeyi daha fark ediyordum: Kendimi dinlemeyi unutmuştum.
Bir süre sonra, dışarıdaki rüzgarın sesiyle birlikte, gözlerimi kapattım ve Kayseri’nin soğuk ama huzurlu gecesinde kayboldum. Antensiz bir dünyada, belki de başka türlü bir huzur vardı. Kendi içime dönerek, ne kadar boşluk hissettiğimi ve ne kadar basit şeylere odaklandığımı fark ettim. O kadar karmaşık bir hayatın içinde, bazen tek ihtiyacım olan şey, kendime dönmekti.
İçimdeki insan tarafı, “Belki de bu geceyi, başka bir şekilde değerlendirmelisin. Belki de sadece telefonunu eline alıp bir şeyler izlemeyip, bir kitap okumalısın. Ya da eski fotoğraflara bakmalısın. Her şeyin kaybolduğunda, aslında yeniden ne kadar değerli olduğunu anlıyorsun,” diyordu. Evet, belki de bu gece, kendimi bulma fırsatım olacaktı. Bir antenin yokluğu, başka şeylere yer açıyordu.
Sonuç: Kaybolan Anten, Bulunan Huzur
Bir süre sonra, televizyonun karşısında eski bir müzik açarak rahatlamaya başladım. Antensiz bir dünyada, her şeyin aslında ne kadar karmaşık olduğu, ama aynı zamanda basitliğin de ne kadar değerli olduğu gerçeğiyle yüzleştim. O anlarda, sadece televizyonun varlığı değil, zihnimdeki düşünceler de kaybolmuştu. Antensiz bir dünya, bana çok şey öğretti.
Sonuçta, antenim yoktu ve bu başlangıçta büyük bir problem gibi görünüyordu. Ama o eksiklik, beni daha derin bir düşünceye sevk etti. Huzuru, kaybolmuş şeyler yerine bulmak, her zaman mümkündü. Belki de bazen, hiçbir şeyin olmadığını düşündüğümüzde, gerçekten her şeyin bize yeterli olduğunu fark ediyorduk.